SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-HİBE VE FADLİHA

<< 1143 >>

باب: ما قيل في العمرى والرقبى.

31. UMRA VE RUKBA HAKKINDAKİ GÖRÜŞLER

 

أعمرته الدار فهي عمرى، جعلتها له. {استعمركم فيها} /هود: 61/: جعلكم عمارا.

"Bu evi ona ömrünün sonuna kadar kullanması için verdim. Bu ev onun için umradır (Kaydı hayat şartıyla! hayat boyu kullanmak üzere yapılan bağış) denir. Allah Teala, "Ve sizi orada yaşattı" [Hud 6] buyurmuştur.

 

حدثنا أبو نعيم: حدثنا شيبان، عن يحيى، عن أبي سلمة، عن جابر رضي الله عنه قال: قضى النبي صلى الله عليه وسلم بالعمرى، أنها لمن وهبت له.

 

[-2625-] Cabir r.a.'den rivayet edilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem umra'nın, ömür boyu kullanmak üzere kendisine bağış yapılan kişiye ait olduğuna hükmetti.

 

 

حدثنا حفص بن عمر: حدثنا همام: حدثنا قتادة قال: حدثني النضر بن أنس، عن بشير بن نهيك، عن أبي هريرة رضي الله عنه،  عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (العمرى جائزة). وقال عطاء:حدثني جابر، عن النبي صلى الله عليه وسلم: نحوه.

 

[-2626-] Ebu Hureyre r.a.'den rivayet edilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Umra caizdir" buyurmuştur.

 

 

AÇIKLAMA:     Umra, "ömür" kelimesinden türetilmiştir. Rukba ise gözetme ve bekleme anlamına gelen "murakabe" kökünden türetilmiştir.

 

İslam öncesinde insanlar böyle yapıyorlardı. Kişi evini başkasına veriyor ve ona "Bu evi sana umra yaptım" yani yaşadığın sürece burada oturmanı sana mübah kıldım, diyordu. Bu işleme "rukba" da denilmiştir. Çünkü taraflardan her biri evin mülkiyeti kendisine dönsün diye diğerinin ölmesini bekliyordu. Mirasçıları da bu konuda onun yerine geçiyordu. Bu sözcüklerin sözlük anlamları bu şekildedir.

 

Hukuk dilinde ise alimlerin çoğunluğuna göre, umra, bağışı kabul eden kişinin mülkiyetine girer ve sözleşmede açıkça şart koşulmadığı sürece ilk sahibine dönmez. Alimlerin geneli, umranın geçerli olduğu görüşünü benimsemiştir. Ancak Ebu't-Tayyib et-Taberı bazı alimlerden ve Maverdı, Oavud ez-Zahirı ile bazı alimlerden umranın geçerli olmadığı görüşünü nakletmişlerdir. Fakat Zahirı mezhebinin öncüsü olan İbn Hazm bunun geçerli olduğu görüşündedir.

 

Umrada malik kılmanın neye yönelik olduğu konusunda alimler farklı görüşler ortaya atmışlardır. Alimlerin geneli (cumhur), bunun diğer bağışlarda olduğu gibi malın kendisine (rakabe) yönelik olduğu görüşündedir. Bundan dolayı umra yoluyla malik kılınan mal bir köle olsa ve kölenin bağışlandığı kişi onu azat etse bu azat etme geçerli olur. Bağışlayan kişi azat ettiğinde ise geçerli olmaz.

 

Malik kılma malın kendisine değil, menfaatine yöneliktir, diyen alimler de vardır. Malik'in ve kavl-i kadımde Şafii'nin görüşü böyledir.

 

Peki umra, ariyet (ödünç) hükmünde mi, yoksa vakıf malı hükmünde midir?

Bu konuda Malikllerden iki ayrı kanaat vardır.

 

Hanefilerden umrada mülkiyetin malın kendisine yönelik olduğu; rukbada ise intifa' hakkınalkullanım ve yararlanma hakkına yönelik olduğu yolunda bir görüş naklediimiştir. Bunun batıl (yok hükmünde) olduğu görüşü de naklediImiştir.

 

" Nebi s.a.v. umra'nın, kendisine bağış yapılan kişiye ait olduğuna hükmetti": Zührı'nin Ebu Seleme'den yaptığı rivayet Müslim de şu şekildedir: "Bir kimse bir malı birine ve onun soyuna ömürlük olarak verirse bu mal, verdiği kişiye ait olur. Verene geri dönmez. Çünkü o, miras hükümlerinin uygulandığı bir bağışta bulunmuştur."

 

Bu, Müslim'in Zühri'den Malik yoluyla zikrettiği rivayettir. Bu hadisi, Zühri'den Ma'mer yoluyla şu şekilde de rivayet etmiştir: Hz. Nebi'in onayladığı umra, kişinin "Bu mal sana ve senin soyuna aittir" demesidir. "Bu mal, yaşadığın sürece sana aittir" demesi durumunda ise malın mülkiyeti ilk sahibine geri döner.

 

Ma'mer "Zühri böyle fetva verirdi" demiştir.

 

Müslim, bu hadisi Cabir'den Ebu'z-Zübeyr yoluyla şu şekilde de rivayet etmiştir: Medine'li Müslümanlar, evlerini muhacirlere ömürlüğüne vermeye başlamışlardı. Bunun üzerine Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Mallarınızın mülkiyetini kendi elinizde tutun ve bozmayın. Çünkü bir kimse, malını diğerine ömürlüğüne bağışladığı (umra yaptığı/ömür boyu kullanmak üzere verdiği) zaman malı hayatta iken ve öldükten sonra ona ve onun soyundan gelenlere ait olur" buyurdu.

 

Bütün bu rivayetlerden üç durum ortaya çıkar:

 

1."Bu mal sana ve senin soyuna ait olsun" denilmesi. Bu söz, bağışlanan malın kendisine bağışlanan kişiye ve onun soyuna ait olduğu konusunda açıktır.

 

2."Bu mal, yaşadığın sürece sana aittir.  Öldüğün" zaman bana geri döner" denilmesi. Bu, zamanla sınırlı bir ariyettir ve geçerlidir. Kendisine bağışlanan kişi öldüğü zaman malın mülkiyeti verene döner. Bunu ve bundan öncekini Zührı'nin rivayeti açıklamıştır. Alimlerin genelinin görüşü de böyledir. Şafiilerden bir grup da bu görüşü tercih etmiştir. Şafiilerin çoğunluğundan nakledilen sahih rivayete göre ise bu malın mülkiyeti bağışlayana geri dönmez. Onlar, bu şartın fasit bir şart olduğunu ve dolayısıyla geçersiz olduğunu savunmuşlardır. Konunun sonunda bunun delilini zikredeceğim.

 

3. Herhangi bir şartla kayıtlamadan .... "Bunu sana ömürlüğüne verdim" denilmesi. Ebu'z-Zübeyr rivayeti bunun hükmünün birincinin hükmü ile aynı olduğunu ve mülkiyetin bağışlayana geri dönmediğini gösterir. Şafii'nin kavl-i cedidi ve alimlerin genelinin görüşü de budur. Şafii'nin kavl-i kadımi ise bu sözleşmenin esastan geçersiz (batıl) olduğu yolundadır.

 

Tesbih: Buhari, başlıkta "rukba"yı da zikretmiş, ama yalnızca um ra konusundaki iki hadisi rivayet etmiştir. Herhalde Buhari, bu ikisini aynı anlamda kabul etmiştir. Nitekim alimlerin çoğunluğunun görüşü böyledir.

 

Malik, Ebu Hanife ve Muhammed rukbayı caiz görmemişler; Ebu Yusuf ise alimlerin genelinin görüşüne katılmıştır.